19 Nisan 2015

Vahidüddin, Vatan haini değil büyük vatan dostu [bölüm 1] ''Altı küsür asırlık vatanı ve Osmanlı tahtını kurtarmanın çaresi nedir?''


Necip Fazıl Kısakürek'in, 25 sahifelik bir kararla 1.5 yıl mahkûmiyetine sebep olan ''Vahidüddin'' [1] adlı eserden alıntı yapılarak bölümler halinde hazırlanmıştır.


 [bölüm 1]
''Vahidüddin, Vatan haini değil büyük vatan dostu''
''Altı küsür asırlık vatanı ve Osmanlı tahtını kurtarmanın çaresi nedir?'' 

Birinci Dünya Harbi felaketi ve İmparatorluk devletinin çöküşünden sonra Türk haklarını sağlamak yolunda milli bir şahlanışa meydan açma fikri, bu haraketin şefliğini yapan Mustafa Kemal Paşanın değil doğrudan doğruya Sultan Vahdettin'dir. Yani aynı hareketin vatan hainliğiyle suçlandırdığı adamın.

Bu iddiayı tam bir fikir namusiyle ana tezimiz olarak başa alıyor ve en teferruatına kadar ispatını boynumuza borç biliyoruz.

Mütarekenin başlarında Kâzım Karabekir, Ali Fuat, Cafer Tayyar, Refet Belen gibi genç kumandanlar İstanbul'da toplanmıştır. Memleketteki birliklerin başıboş ve bütün yüksek kumanda hey'eti, Başkumandan huzurunda toplantıya çağrılmışcasına merkezdedir. Bu vaziyet ve ondaki panik havası ilk olarak Kâzım Karabekir'in dikkatine çarpıyor.

Bir yazısında diyor ki, merhum Kâzım Karabekir:

- 1918 de Harbiye nezareti Müsteşarı Miralay İsmet (İnönü) Beye,milletin istiklalini kurtarmak için düşüncelerimi şöyle izah ettim: Genç kumandanların İstanbul'a toplanması ve hususiyle beni bu şereften ayırmak büyük bir gaflet olmuştur. Beni derhal bu şerefe iadeye çalışınız.

Yine Kâzım Karabekir'den:

- 1 Kânunuevvel 1918 de Erkân-ı Harbiye -i Umumiye  Reisi Cevat Paşa Hazretlerini ziyaretle İstanbul'da toplanmaklığımızın gafletini izah ettim ve benim Şarka iademi ve ordunun zayıflatılmamasını rica ettim. Bununla beraber Sadaretten istifa etmiş olan İzzet Paşaya  da aynı fikirleri söylemiştim.

Ve Kâzım Karabekir'in kalemiyle bu vaziyeti ilk görenin Vahdettin olduğu hakikati:

- 6 Kânunuevvel 1918 selâmlık merasiminde usûlen huzura kabul olundum, Padişah dahi sulhün temini görünmeden evvel ordusunun zayıflatılmaması ve bilhassa genç kumandanların iş başından ayrılmaması aksi halde bir Endülüs vaziyetinin pek uzak olmadığını anlatarak benim Şarka ve İstanbul'da toplanan genç kumandanların da Anadoluya, orduları başın aiadeleri halinde Türklüğün öldürülemeyeceğini söyledi. Bu mülakât benim ve genç kumandanların iş başına geçmemizi temin eden âmillerden biri olmuştur.

Bu satırları küçücük bir insaf ile okuyan bütün zaafların Vahdettin tarafından görülmüş ve çarelerinin düşünülmüş olduğunu hemen kavrar.

Tam ve emin bir kaynak olması gereken Kâzım Karabekir Paşa, şu garazsız satırlarla da, Musatfa Kemal Paşanın hem Harbiye Nazırlığına talip oluşunu, hem milli hareket diye bir şey düşünmediğini göstermiş oluyor:

- 11 Nisan 1919 da Mirliva Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini ziyaret ettim. Ziyaret sebeplerinden birisi de müşarünileyhin İstanbul'da kalıp Kabineye dahil olmak hususundaki arzularından şarfınazar ettirmek, gayesine mâtuftu. Ben Paşa Hazretlerini ziyarete bir yaverimle gittim. Kendileri hasta yatıyordu. Üçüncü ziyeretçi olarak gelmiş bulunan bir zata Paşa tarafından Ruşen Eşref Bey diye takdim olundum.

Bu yazıları nakleden muharrir neticeyi şöyle bağlamaktadır.

- Bütün bunlardan anlaşılan bir hakikat var ki, dağılan Türk ordularının genç ve ihtiyar kumandanlarını  Mütareke esnasında istanbul'da toplanmasıdır. Başta bulunanlar bunun doğru olmadığını ve kumandanlara yeni vazifeler verilerek Anadolu'ya hizmete gönderilmesi lüzumu öne sürmüşlerdir. İkinci bir hakikat de , İstiklal Harbinde büyük hizmetleri olan kumandanların teker teker Mustafa Kemal'e gelerek görüşmeleridir. İzmir'in işgali ve İttihak ve Terakkiye mensub olanların tevkifi Anadoluyu galeyana getirdi. Galeyan halinde bu genç ve tecrübeli kumandanların kolorduların başına geçmeleri yeni ve milli teşkilatın kurulmasına ilk sebebi teşkil edmiştir.Çünki Türk milletinin İstanbul'da mitingler yaparak galeyanı başlamış, Anadoluyu Yunan kuvvetlerinin istilası istilası üzerine halk da silaha sarılarak dağlara çıkarak Kuvva-i Milliye teşkilatı kurmuştu. garpta (Redd-i İlhak) toplanmasına yerli halk mümessilleri karar vermişlerdi.

Artık çöküş karşısında birliklerini bırakıp İstanbul'a dönen ve orada toplanan kumandanlar arasında Mustafa Kemal Paşanın ilklerden biri olduğu tek emelinin Harbiye Nazırlığından ibaret bulunduğu ve genç kumandanların milli ve mukavemet düşüncesiyle kıt'aları başına dönmeleri fikrinin Padişahtan geldiği açıkmıdır.

Bu o kadar açıktır bir keyfiyettir ki Mustafa Kemal Paşanın Padişahla karşılaşmalarındaki şekilden hemen belli olacaktır.

Vahdettin, üzerine bütün Anadolu toprağı yığılmış da bu toprağın altında diri diri gömülmüş gibi bir hal içindedir. Aldığı nefes bile iğne ucu kadar küçük deliklerde bulundupu havayı emercesine ızdıraplı... Hiç bir ferdin, ruhunu o kadar ızdırapla üzerinde teksif edemeyeceği şekilde beynini şu suale kaptırmıştı.

- Altı küsür asırlık vatanı ve Osmanlı tahtını kurtarmanın çaresi nedir?

Hakkında kaleme alınan hatıraların hemen hepsinde onun bu kıvranan dış tavrı gösterilmiş fakat iç manası meydana çıkarılmamıştır.

Günlük meseleler ve basit hadiseler karşısında yüzüne sahte bir tabiilik makyajı çeken tabiinin çok üstünde müstarip padişah, genç kumandanlardan İstanbul'da vatanın halinden üzgün çehrelerle de olsa keyiflerine baktıkları sırada o yemek yerken boğulmakta ve soğuk suyla yıkanırken haşlanmaktadır. O kadar ki kendisinde sultanlığın en küçük nefs emniyeti bile kalmamıştır. Vatan ıstırabiyle  o hale gelmiştir ki, her şeyden evvel taşıdığı ünvandan utanmakta ve nefsini bir dilenciden daha bedbaht saymaktadır.

Hükmü nereden mi çıkarıyoruz?

Buyurun:

<<Vahdettin Yıldız Cami-inde Cum-a selamlığına çıkmıştı.Cami-in kapısı önüne bütün vükela ve yaverler  dizilmişlerdi (Belki Mustafa Kemal Paşada orada). Bunların karşısında da Muzıka-yı Hümayûn'un selam ağaları yer almışlardı. Vahdettin tam Cami-in kapısına yaklaştığı zaman selam ağaları:

- Padişahım, mağrur olma, senden büyük Allah var!

Diye bağırırlarken Vahdettin sinirli bir şekilde elini bu ağalara uzataraksusturmak iştedi. Ve acı bir sesle haykırarak:

- Mağrur olacak neyimiz kaldı?

Dedi. Ağalar yaverler tarafından susturuldu.>>

''Osmalı Sultanları Tarihi'' isimli eserden aldığımız bu satırlar, ancak haşmet ve azamet zamanlarına mahsus bir ihtarı, açlıktan ölmek üzere bulunan bir adama ''oburluk kötüdür'' diye bağırırcasına yönelten sarayın ahmaklık gafleti içinde, hatta bütün vatan büyüklerinin vurdum duymazlığı ortasında Allah'ı ve ızdırabiyle yapayalnız kalmış tacidarı ne güzel heykelleştirir.

-Altı küsür asırlık vatanı ve Osmanlı tahtını kurtarmanın çaresi nedir?

Beyninde burgu gibi işleyen bu sorunu cevabını, Vahdettin, ilk iş olarak İstanbul'daki genç kumandanları birlikleri başına göndermekle verdi. Bundan maksat silah altında hâlâ 400 bine yakın mevcudu olan, fakat her bakımdan ordu kıymet ve haysiyetini kaybetmiş bulunan birlikleri mümkün mertebe derliyecek ve herhangi milli mukavemete destek kılacak emir ve kumanda başlarına kavuşturmak kopan başları vücuda yerleştirmekti.

Şimdi iş bütün bu genç başların bir mihrak kafa etrafında toplanmasında... Bu kafa Devletin İstanbul'daki resmi teşkilatından olamaz. Ne Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi (o zamanlar Fevzi Paşa Maraşal Fevzi Çakmak), nede başka bir makam sahibi... Bunlar işgal kuvvetlerinin basısı altında ve idarelerine aykırı ve isyankar bir general milli kahraman namzedi ihtilalci bir kumandan lazım...

Bu kim olabilir?

Gözünün önünde hep'' Fahri Yaver-i Hazret-i Şehriyari'' ünvanını taşıyıcı, düzgün bir kılık içinde hakim edalı, mısır püskülü saçlı, gök mavisi gözlü, sarı bıyıklı, bıçakla çizilmiş gibi incecik dudaklı, çatık kaşlı ve her halinden kendisine mahsus bir dünyaya inanmış bir insan olduğu mânâsı tüten Mustafa Kemal geliyor. Veliahtlığında kendisini Almanya'da takip etmiş, Alman mareşallerine bile itiraz mizacında ve görülmemiş bir nefs emniyeti içinde bu 39 yaşındaki general.

Buraya bir nokta koyup ve Maraşal Fevzi Çakmak'a döneyim...[2]


Alıntılarda  http://gercektarihinsayfasi.blogspot.com.tr/  olarak kaynak bildiriniz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ahsarla